tumblr counter
Kadın Bedeni ve Güzellik | <a href="http://canbaskent.net">Can Başkent</a>

Can Başkent

logic and the rest...

KADIN BEDENİ ve GÜZELLİK

CAN BAŞKENT

Kadın bedeninin bir günah nesnesi olarak tekrar tekrar, bilhassa ramazan nedeniyle kurgulanması şaşırtıcı değil. Öte yandan, yine şaşırtıcı olmayan diğer bir nokta ise kadın bedeninin über-seksüelleştirilmesinin "karşı cenah" tarafından neredeyse normalleştirilmesi. Dindar/dinci normalleştirmeden sakınmaya çalışırken, cinsiyetçi ve kapitalist bir kadın normalleştirilmesini yeniden inşa etmek, kadın bedeninin kötülenmesine karşı dillendirilen argümanların inanılırlığını oldukça azaltıyor.

Sözünü ettiğim başat iki okumanın en önemli ortak noktası, kadın-karşıtı bir eril algı tarafından kurgulanmış olmasıdır. Kadın bedenini olumsuzlayıp bir yandan da güzellik kavramının tekelini kadına vererek kadını nesneleştirmek, bilhassa bu coğrafyada hepimizin ezberinde olan bir pratik. Fakat, özellikle cumhuriyet devriminin tepeden getirdiği, toplumsal bir mücadele sonucu elde edilmemiş olması nedeniyle eğreti duran "kadın hakları", Viktoryen bir kadın normalleştirmesini ve hatta ötekileştirmesini de bireylere dayatmakta. Bu iki anlayışı, bu yazıya mahsus olmak üzere, "gerici" ve "ilerici" olarak kısaltalım.

Gerici zihniyet, kadının güzel olduğunun hakkını verir ve bu güzelliğin "kullanım hakkını" sadece kadının meşru sahibine verir. Öte yandan, ilerici zihniyet, kadın güzelliğini bir Helenik estetik olarak kutsar ve yüceltir; güzelliğin saklanmasını, örtülmesini ve kötülenmesini yadırgar. Gerici zihniyetin bir görsel algıya indirgeyerek kısıtıladığı güzelliği, ilerici zihniyet gene bir görsel algı olarak idrak eder ve paylaşıma açar. Ama gene de, "Bakın, karım ne kadar güzel!" ile "Karım çok güzel olduğu için ona bakmayın!" arasındaki nüans farkını aşamaz bu iki algı.

Benim bu yazıdaki iddiam, feminizmin, gerici algıyı dışladığı kadar, ilerici algıyı da dışlaması gerektiğidir. Bu iki algı, her ne kadar kadının nesneleştirilmesi derecesinde ciddi farklılık kurguluyor olsa da, bir noktada ortaklaşmaktadır. Her iki yaklaşım da kadını nesneleştirmektedir: "Kadın, güzel olandır".

İlerici zihniyet, feminizmin bir çok kollarına zuhur etmiştir. Radikal feministlerin, yarı alaycı bir şekilde, "lipstick feminism" (ruj feminizmi) olarak adlandırdığı bu kola mensup kimi yazarlar, örneğin "bir zamanlar erkek baskısının objeleri olarak görülen provakatif kıyafetleri giyebilen, yüz ve tırnaklarını boyayan" kadınların varlığını, feminizmin bir kazanımı olarak okur (Karen Lehrman). Dahası, bu yazarlar toplumcu feminizmin kimi yaklaşımlarını, sıraladıkları "kazanımlara" müdahale olarak görür ve dışlar. Natasha Walters'a göre, örneğin, "giyinme ve pornografi, feminizm eleştirisinden hariç tutulmalıdır". Çünkü, örneğin, Nancy Etcoff'a göre güzellik bir "temel içgüdüdür". Kimi diğer yazarlar da, açık bir şekilde feminizmin kişisel alana müdahale etmemesi gerektiğini, zira bu müdahalenin kadınları mutsuz ettiğini öne sürmektedir.

Egemen kapitalizmin hepimizin aşina olduğu bu güzellik mefhumlarını, heteroseksüel erkeğin beğenisine göre inşa ettiğini görmek zor değil. "Güzel", nesneleştirilen kadının kimi beden özelliklerinin (yüz, meme, bacak, saç vs.), erkeklerin beğeni ve arzusuna göre yeniden inşa edilmiş halidir. Kadın yüzü "bakımlı" ve renklendirilmiş olmalıdır. Kadın bacağı, erkek bacağının aksine tüysüzleştirilmelidir. Kadın saçı, erkek saçının aksine uzun olmalı ve (her ne kadar artık gündemde pek olmasa da) temizliği ve bakımı bir seremoni halini almalıdır. Kadının erkekten farklı vücut bölgeleriyse, zinhar saklanmalıdır ve akabinde de, örneğin, sütyen ve korseyle farklılaştırılarıp varolmayan bir imgeye dönüştürülerek erişilmesi imkansız bir güzellik kurgusuna eklemlendirilmelidir.

Bütün bu "güzellik savaşlarının" altında, kapitalizmin yarattığı rekabetçi iktidar mücadelesi yatıyor. Ezilen kadınların, kapitalizmin onlara sunduğu para, güzellik ve kariyer silahlarıyla, erkekler üzerinde intikamvari bir iktidar mücadelesine girişmeleri, toplumcu feminist mücadelenin özenle sakındığı ve kapsamlıca çözümlediği bir vakadır. Seksi mini etekleri ve ıslanınca çıkmayan rujlarıyla erkekleri parmaklarında oynatan kadınlar (??!!), değindiğim intikamvari duygulanımın bir tecellisi olarak okunabilir rahatlıkla. Çünkü, bu minvalde Sheila Jeffreys'in de belirttiği gibi "popüler kültür tarafından dolaşıma sokulanlar dahil, güzellik ve moda ideolojileri, kadınlar bu ideolojilere ne kadar tutkuyla bağlı olsa bile, kadınları ezmektedir". Bu nokta, kapitalizmin en önemli başarılarından biri olarak okunabilir. Ön-kapitalist dönemde düşük ücrete isyan eden işçi sınıfı, artık asgari ücretle işe alınmak için sıraya giriyor. Benzer şekilde de cinsiyetçilik artık zora başvurma gereği duymuyor. Zira, Jeffreys'i hatırlayalım, artık kadınlar bu ideolojilere tutkuyla bağlı görünüyor. Kapitalizmin yarattığı ilk algı yanılsamalarından biri olan ezen - ezilen ilişkilerinin flulaşması ve içiçe girmesi cinsiyetçilikte de, değindiğimiz gibi kendini sıklıkla gösteriyor.

Bu meseleye dair en isabetli analizlerden birini Nancy Kipnis'in yaptığını düşünüyorum: "Eğer dişilik durumu şu anda özellikle kafa karışıtırıcı görünüyorsa, bunun nedeni, (...) kadınların birbiriyle hiç uzlaşamaz iki zıt konum arasında bırakılmış olunmasıdır. Feminizm ("Bana tatlım deme çük kafa") ve feminenlik ("İşte dünyanın en iyi kaldırmalı sütyenini buldum") büyük bir it dalaşında, bu it dalaşı da hiç bir yerde bireysel dişi ruhunun içinde olduğu kadar fazla değildir. (...) Feminizm ve feminenliğin uzlaşabilir olmamasının ana nedenini, feminenliğin kirli küçük bir sırrının olmasıdır. Bu sır, feminenliğin, en azından şimdiki formunda, altta yatan bir dişi yetersizliğine dayanmasıdır. (...) [D]iğer bir ifadeyle, feminenliğin kusuru (...) asla başarılı bir şekilde gerçekleştirlemeyecek olmasıdır."

Feminizmin, güzellik zemininde bir feminenlik analizi yapmasının aciliyeti, gerici zihniyetin kadın bedeni üzerindeki politikalarına, ilerici zihniyetin çarpık ve eksik ideolojilerinin tek alternatif olarak belirmesinden kaynaklanmaktadır. Bu iki yaklaşım, her ne kadar kadın güzelliğinin mülkiyet haklarının bölüşülmesi veya bölüşülmemesi üzerinde ayrışıyor olsa da, ortaklaştıkları nokta yeterince vahimdir. Kadının, kısıtlanmış ya da serbest bırakılmış olsun, bir cinsel obje olarak görülmesi ve cinsiyetçi tümellemelerle daha da nesneleştirilmesi, toplumcu feminizmin derhal daha keskin şekilde yaklaşması gerektiği noktalardan biridir.