tumblr counter
Mahşerin Dört Atlısı: 3 - Pipi | <a href="http://canbaskent.net">Can Başkent</a>

Can Başkent

logic and the rest...

MAHŞERİN DÖRT ATLISI: 3 - PİPİ

CAN BAŞKENT

Cinsellik felsefesi düşünüldüğünde pipinin en önemli özelliği dinamik değişkenliğidir. 60‘ların Fransız düşünürleri gibi konuşmak gerekirse, pipi, alteregoyla üstego arasındaki gerilimi, bilinçle bilinçsizlik arasındaki girdabın organıdır. Bahsetmeyip geçmek günahtır, üstad Freud’un meşhur teorilerinin odağıdır pipi.

Tarih ve antropoloji, pipiyle iktidar arasındaki ilişkiyi açıkça ortaya koyar. Pipi, erktir, kuvvettir, güçtür. Bu nedenle, erkek eşcinselliği, kadın cinselliğinin yarattığından daha fazla tepki çeker; bu nedenle, iktidarsızlık, çoğu insan tarafından hastalıkların en kötüsüdür; sünnet de seromonilerin en tuhafıdır.

Öte yandan, mahşerin dördüncü atlısını anlatırken de değineceğiz, kuku da benzer bir iktidar odağı olmuştur. Doğurmak ve emzirmek, yarattığı şaşkınlık ve korkuyla iktidara adım adım yaklaştırır bizi.

Pipi ve kuku, meme ve poponun aksine, cinsel şehvetin birincil odakları değildir. Pipi ve kuku saklanır en son ana dek. Dolayısıyla, tuhaf bir çelişki gibi görünür bu, zira cinsel organlar, cinsel cazibe merkezi değildir genelde - en azından, cinsel cazibenin birincil hedefi değildir.

Bunun sosyal ya da antropolojik bir kısıt mı olduğunu bilemiyorum. Diğer bir deyişle, cinsel şehveti baltalamaya çalışan zihniyetler, nedense, cinsel şehvetin en az ilgisinin olduğu uzuvları örtmeye çabalar. Elbette, tersten bakmak da mümkün - belki bu nedenle, cinsel ilgi, pipi/kuku dışındaki bölgelere yönelmek zorunda kalmıştır.

Daha da uzatmayayım, cinsel ilgi ve yönelimin kimyasını okumaya çalışacağım bu yazıda. Meselenin felsefi önemi, cinsel ilginin cinsel uzuvlar üzerinden neredeyse hiç okunmamasında yatıyor. Bütün o şarkılara, şiirlere konu olan bakış, endam, yiğitlik gibi meziyet ve huyların nasıl cinsel cazibe yarattığını, ayrıca bu cinsel cazibenin nasıl cinsel uzuvlardan bağımsız geliştiğini anlamaya çalışacağım kısaca.

Yazının başında anlattıklarım aslında en azından pipinin neden cinsel cazibenin birincil odağı olmadığını açıklıyor - zira pipi dürüsttür, pipi flörtün bir oyun olduğu gerçeğini eze eze öldürür. Pipi, oyuna ve kur yapmaya yer bırakmaz. Pipi direktir.

Öte yandan cinsellik kimyası, daha da fazla bir şeyler istemektedir. Bence bunun en önemli nedeni, insanın öpüşürken gözlerini kapamasıdır. Başka bir insanın kollarına bu kadar savunmasız, güçsüz ve çaresiz bir şekilde kendinizi bırakırsanız ve dahası, tüm bunlara haz almak, hatta insan bedenine en fazla haz veren eylemin yolunu yapmak için kalkıştığınızda, bir uzaylı olarak konuşayım, bence bir yerlerde bir tuhaflık vardır.

Hani şu, beden kokusu, beden dili gibi bilimin açıklayamadığı ve bu nedenle utanmadan biraz önce sıraladığım metafizik gerekçelere bağladığı ‘işin kimyası’nı anlamak gerekiyor.

Bu konudaki sinik yaklaşım, tüm bu oyunların, kurların ve flörtlerin aslında evrimsel nedenlerle oluşmuş kimi savunma ve deneme mekanizmaları olduğunu öne sürer. Diğer bir deyişle, en savunmasız halimizle karşında duracağımız bireyin bize zarar vermemesi için, gerek sezgisel gerekse biyolojik ve hormonal nedenlerle karşımızdaki bireyi test etmemiz gerekmektedir. Zira, seks pahalıdır, riski ve maliyeti çoktur. Malumunuz, insanlık tarihinin birey başına düşen partner sayısının en fazla olduğu döneminde yaşıyoruz. Eh, tarih boyunca insanlar her zaman bu kadar şanslı değildi!

Meseleye daha tedbirci ve korkak yaklaşırsak, türü ve aileyi sürdürme niyeti gütmeyen hemen her tür cinsel aktiviteyi dışlayarak gayet net ve keskin bir savunma mekanizması da geliştirebiliriz. Zaten, insanlık tarihi bu iki uç arasındaki gerilimin getiri ve götürüleriyle örülü değil midir?

Pipi, değindiğimiz kimyayı en direk şekilde ortaya koyan uzuvumuzdur. Bununla birlikte, Freudyen fikirleri kafamdan atamıyorum, bir fazlalıktır. Bu fazlalık hatta, kıskanılır. Penis kıskançlığı, feminizmin aslına bakarsanız, hala kuvvetli bir şekilde eleştiremediği meselelerden biridir, bunu da not edelim, bilhassa penis kıskançlığının karşısına çıkarılan ‘rahim kıskançlığı’ sözü edilen sahte-feminist düşünürlerin Freud’u gerçekten anlamadığını göstermektedir bana kalırsa.

Politikanın devreye girdiği nokta aslında tam da burasıdır. Zira, görülen o ki, ister penis kıskançlığı ister rahim kıskançlığı deyin, insanlık tarihi kendi akışına bırakılınca, insanlığın tüm o korkuları ve girdapları, işte görüyoruz, her insan niteliğini ve mistisizmini iktidara dönüştürmekte beir görmemektedir. Pipiniz var diye iktidar olabildiğiniz gibi, pipiniz olmayınca da daha da vahşi bir iktidar hissine bürünebilirsiniz. Dolayısıyla, görünen o ki, özgürlükçü politika, doğanın yarattığı iktidar dürtüsüne ve eğilimine taş koyabilmek, bu dürtüleri terbiye edebilmekle alakalıdır.

Peki pipinin terbiyesi nedir? Malum, pipinin işleyebileceği en kötü suç tecavüzdür. Tecavüzün, kategorik olarak konuşmak gerekirse, simetriği yoktur. Beni en çok rahatsız eden, tecavüze yeltenenlere ya da tecavüz etmeyi ‘düşünenlere’ önerilen liberal çözümler.

Bir çok yerde okumuşsunuzdur, cinsel şehveti şiddete dönüştürmek isteyenlere genelde, bu işe kalkışmaması, güdülerini bastırması önerilir. Eh, bundan sonrası açık, bastırılan güdüler çok daha hastalıklı bir şekilde ortaya çıkar. Spektrumun diğer zıddındaki zihniyet de, kadınları ‘fahişe gibi giyinmekle ve erkekleri tahrik etmekle’ suçlar.

Öte yandan, işin daha da tuhafı, daha önce de değinmiştim, tecavüzün simetriği, yani kadının erkeğe tecavüzü neredeyse hiç görünen bir vaka değildir. Bunun nedeni malum olmalı, erkek arzulamazsa, tecavüz gerçekleşmez, yani mütecaviz kadın, erkekle birlikte olamaz. Bu asimetri, sadece erkeğin tecavüzcü olabileceğini gösteriyor aslında, çok çok ufak bir iki cinsel azınlığın yarattığı istisnaları saymazsak.

Öte yandan, hemen her moda tasarımcısı, tasarımlarının seksi, cazibeli ve baştan çıkarıcı olduğunu söyleyecektir. Bunun benim anladığım açıklaması, kıyafetlerin cinsel cazibe yaratması amacıyla tasarlandığıdır. Peki yaratılan bu kadar çok cinsel cazibe ve çekim, nereye gidiyor?

Bunun en tuhaf izdüşümü, moda haftalarıdır. Yaşadığım metropoldeki moda haftasına iştirak etmeye çalıştığımda, maalesef bana davetiye göndermeyi unutmuşlar, defilenin yapıldığı muhite yaklaşırken havada koyu mu koyu bir cazibe bulutu gördüm. Evet evet, tüm o kıyafetlerden, asık suratlı ergen lolita mankenlerden yayılan cinsel cazibe her yerde, ama aynı zamande, profesyonellik gereği, hiç bir yerdeydi.

Kapitalizm, insanların pek de altını çizmeye gerek görmediği, gerek görmemesi gerektiği meziyetlerinin altını kalın kalın çizer ve bunları tekilleyerek, bağlamdan ve niyetinden çıkararak ötekileştirir. Meme, birden sütyen için gerekli bir uzuva, çalışkanlık, kariyerizme, sporseverlik fanlığa ve taraftarlığa dönüşüverir.

Cinsel cazibe de bu dönüşümden nasibini alır elbette. Dudaklar parlatılmalı, saçlar boyanmalı, tüyler alınmalı, memeler dikleştirilmeli, popolar kalkıklaştırılmalı, beden modacıların ve cinsiyetçiliğin onayladığı mertebede sergilenmeli, dahası, zerafet ve kibarlık adına kadın edilgenleştirilmeli, daha da edilgenleştirilmelidir. Bu kişe anekdot, cinsel şehvet sahasında çok tehlikelidir. Metalaştırılmış cinselliğin, kurbanlarla elbette karşılaştıracak değilim, adı anılmamış kimi kurbanları da mütecavizlerdir. Zira, anarşizm ve özgürlükçü düşünceler, kusura bakmayın ama, katilleri, tecavüzcüleri, manyakları ve sapıkları da anlamaya çalışmamızı, bu suçların çoğunun otoriter ve hiyerarşik toplumun doğurduğu marazlar olduğunu anlatır bize aslında.

Polemik yaratan düşüncemi daha önce de dile getirmiştim aslında. Zengin birinin evi soyulduğunda, acaba tüm suç hırsızda mıdır? Zenginin hiç bir suçu yok mudur, tüm servetini ‘helal’ yollarla yapmış olsa bile? Tecavüz meselesinde de acaba, cinsiyetçi sisteme iştirak etmek, felaket başına gelene dek bu sistemi yıkmaya çalışmamak ve daha da tuhafı, sistemi tecavüzcüyle bir tutmak gibi bir indirgemeci zihniyete sahip olmak çok mu doğrudur? Bu cümleleri okuyunca bir çok aklıevvel, artık tadı kaçmış olan şu çıkarımda bulunuyor: vay efendim ben kadınları suçluyormuşum. Hayır, sadece naif bir şekilde tüm suçu mütecavize yükleyip, bu vahşetin bireysel bir dangalaklık olarak görmediğimi, içinde yaşadığımız cinsiyetçi sistemin, sadece ezilenleri değil, ezenleri de manyaklaştırdığını, hatta ve hatta tarihte eşi benzeri görülmemiş bir şekilde, sürdürülebilir (sustainable) olmadığını, ezenlerin bile epey çile çektiğini, bir çok tehlikeyle yüzleştiğini söylüyorum sadece. Haliyle, ezenler de ezildiklerini anlayınca, ezilenler de kendilerini ezene karşı topyekün mücadele edebilme basireti gösterince, kim bilir, belki dünya daha da güzel bir yer olabilir.