Web Analytics
Anarşizm Kazandı! | Can Başkent

Can Başkent

ANARŞİZM KAZANDI!

CAN BAŞKENT

0.

Seçimin galibi bu sefer gerçekten anarşizm oldu.

Bu seçimler, tıpkı son iki üç yılda gerçekleşen diğer tüm seçimler gibi, temsili demokrasiye dair vasat bir aritmetiğe odaklı siyasetin ne kadar büyük bir hata olduğunu tekrar gösterdi. Bu minvalde, siyasi doğrularını ve en temel ilkelerini barajı geçme ya da seçim kazanma uğruna feda eden radikal solun ve pseudo-anarşizmin kaybetmesine şaşırmamak lazım. Ayrımı dikkatlice yapalım: ‘Oy versek bile ne değişecek’ diyen sinizm değil, oy vererek bu sistemi değiştiremeyiz diyen anarşizm yine kazandı. Bu nedenle daha önce çeşitli kereler de yazdığım gibi, oy vermeyenler haklı çıktı [0]. Kaldı ki, oylar bu şekilde sayıldıkça, seçmen sayıları rastgele artıp azaldıkça oy vermenin de pek bir aritmetik kıymeti kalmıyor [1].

Bu yazının iki amacı var: seçim endeksli siyaset algısı tuzağına sol siyasetin dahi düşmesine işaret etmek ve de sol siyaset zemininde bilginin (episteme’nin) değişim doğuracağı hayaline karşı son iki üç seçimin birer karşı-tez olduğuna temas etmek. Nihayetinde bu iki argümanın, özellikle seçimler zemininde anarşist siyaseti desteklediğini de göstermeye çalışacağız [2].

1.

Politikanın en temel ilkelerini dahi unutmamızı sağlayan seçim endeksli siyasetin nasıl bu ülkenin temel gerçeği haline geldiği tartışması bu satırları aşar. Kuşkusuz bu realitenin şekillenmesinde, memleketin içinde bulunduğu “ahval ve şeraitin” önemini es geçecek değiliz. Bu ilk tezimizi destekleyen bir gözlem aslında: içinde bulunduğumuz koşulları yaratanların, bu koşulların değiştirilmesine vesile olabilecek alternatifleri dahi belirlemesi ve dahası alternatif arayanların da bu çözüm yolunu neredeyse tek yol olarak görmesi, seçimlere endeksli siyasetin en büyük kusurlarındandır. Diğer bir deyişle, “millet iradesine” bu kadar vurgu yapan bir ideolojinin, maçı elbette kendi sahasında, kazanana dek tekrarlatarak oynayacağı barizdir. Fakat, zuranın zırt dediği yer, siyasi ilkelerin unutulduğu nokta da bu: öz-yönetimi, kalabalığın-yönetimiyle ikame etmek. Seçimlerin, anarşizm açısından ilk tercümesi budur.

Bu anarşizm için önemli bir tespit. Zira, beğenelim ya da beğenmeyelim, siyasetin bir öz-yönetim talebi dahilinde seçimlerin dışında ve hatta sadece seçimlerin dışında icra edilmesini talep eden tek ideoloji anarşizmdir. Bu nedenle, mantıksal olarak seçimlerden en az etkilenen ideoloji de anarşizmdir. Bu mantığın sonucu açık: her seçimin değişmez galibi anarşizmdir, zira her seçim, anarşizmin seçim dışı siyaset vurgusunu perçinlemektedir.

Bu, kuru bir vurdumduymazlık değildir. Anarşizmin, güncel ve pratik siyaseti ne kadar ciddiye aldığının, seçimler olsun olmasın, şu parti kazansın ya da kazanmasın, ipleri elimize alarak yerel örgütlenmelerle doğrudan demokrasiyi icra etmenin siyasete tercümesidir.

Haliyle, seçimlerde kimi partileri destekleyen “anarşistler” de aslında sadece basit bir epistemik çelişki yaratıyor değiller - burada bir sorun yok. Fakat, tam anlamıyla, siyaseten yanlış bir adım atıyorlar. Kurtuluşa giden yolu Millet Meclisi’nde görmek, o parti bu parti tartışmasının ötesinde, çelişkiye düşmenin ötesinde, siyasi bir strateji olarak anarşizmin yanlışladığı bir manevradır. Dolayısıyla, anarşist öncüllerle hareket etsin ya da etmesin, yani bir çelişki yaratsın ya da yaratmasın, özgürlüğe giden yolun temsiliyetten geçtiğini düşünmek hatadır.

Seçim endeksli siyasi gündem tuzağına düşmenin, işaret etmeyen kaldı mı, en önemli sorunlarından biri; Anadolu sağcılığını inşa eden, kuvvetlendiren ve nihayetinde toplumsal yapının merkezi ekseni haline getiren dinamikleri ciddi bir şekilde analiz edilip ortadan kaldırılmak için gerekli çabayı sarfetmektense, ‘skora oynamaktır’. Seçimlerin ötesinde, bu toplumda gitgide kemikleşen ve son on üç yılı (ve elbette çok daha öncesini de) yaratan Türk Sağı’nın üç hali aslında hepimizin ilk gündemi olmalıydı [3]. Dolayısıyla, tezimizi destekleyen ikinci gözlem de bu: seçimler sadece maçı yenilmeye mahkum olduğumuz bir sahaya çekmekle kalmıyor, maçın kurallarını da belirliyor, bu maçın turnuvanın en önemli karşılaşması olduğu, bu maça çıkmanın da siyasi bir ödev olduğu izlenimini başarılı bir şekilde yaratıyor.

Özetle, anarşizmin bu seçimlerden galip çıkmasının nedeni, tanım ve teşkilat itibariyle, a priori olarak bu maçı oynamak istememesi ve dahası bu maçı kazanmanın bile toplumcu siyaset için sanıldığı ve umulduğu kadar faydalı olmayacağına inanmasıdır.

2.

Bilginin değişim doğuracağı beklentisinin, bu yazı açısından önemi, siyasetin ampirik bir saha olduğunu es geçmesidir. Ampirik bir saha, elbette teorileri test edecek, yenilenemeyen, öyle ya da böyle ihtiyaca cevap vermeyen teorileri eleyecektir.

Özellikle son üç seçim zemininde, muhalefete en çok umut veren nüvelerden biri, iktidar partisinin ortaya çıkan yeni bilgiler ışığında yıprandığı, ömrünü tükettiği ve bu yeni bilgilerin de, düz mantığın düz bir çıkarsamasıyla, muhalefete yeni bir saha açacağı hülyasıydı. Epistemik olarak nispeten aşikar olan bu uslamlama, ampirik zeminde işlemedi.

Anarşizmin siyaseti ampirik bir saha olarak okumasının ardında önemli bir iki tez var. Bunlar, öncelikle öz-yönetim ve doğrudan demokrasidir. Öz-yönetim talebinin illa ki gerilla mücadelesinin sonucu olarak beliren kantonlar olarak dile getirilmesi gerekmiyor [4]. Bir apartmanı bile kendi kendine idare etmekten aciz olduğumuz düşünülürse bir mahallenin kendi meclisini oluşturup pratik meselelerde karar almasını sağlamaya çalışmak hayalperestçe olacak, kabul. Ancak, bunun, “sol iktidara”-vari sloganlardan daha hayalperestçe olduğunu düşünmüyorum. Diğer bir deyişle, memleketin son kırk yıllık tarihine bakıp, hala sol siyasetin kendi ömrü dahilinde iktidar olabileceğini düşünen bir seçmenin, mahalle-kantonları projesine hayli hayli ikna olması gerekir. Dediğim gibi, mahalle kantonları projesi daha gerçekçi, pratik ve kısa vadelidir, daha kolaydır.

Siyaseti ampirik bir saha olarak okumak, anarşizmin siyasi ufkunu ve şansını oldukça arttırmakta. Zira, seçim karşıtı eleştiriyi birebir siyasete uygulaması için anarşizme eşsiz bir fırsat sunmakta. Bununla birlikte, Türk Sağı’nın “hallerinden” bir ikisini sarsabilme umudu da yaratmakta.

Epistemik olarak, yazının başında da sezdirdiğim gibi, siyasi emprisizm bir umuttur. Bu umut, sadece anarşizmin değil, kuşkusuz birçok mikro-siyasetin de benim bildiğim tek çıkış noktasıdır. “Bir de şöyle deneyiverelim” deme rahatlığı, sadece epistemik çelişkilerden, yüzeysel bir diyalektikten değil, aksine ampirik bir deneyselcilikten kaynaklanır. Anarşizmin, doktriner değil de ampirik olmasının sağlayacağı çifte kazanç da budur.

Sonuç olarak ampirik anarşizm, öncelikle, doktriner bir bilgi bolluğuyla siyaset yapmanın ne entelektüel ne de pratik zeminde bir başarı getirebileceği tezini destekler. Böylece, bütün bu skandallara ve yalanlara rağmen kimi siyasi partilerin neden hala sevildiğini daha net görmemizi sağlar. İkinci olarak da, ampirik siyaset, anarşizm dahil olmak üzere, siyaseti bir dil-beyin egzersizi ya da laf salatası değil hayat felsefesi olarak gören mikro-siyasetlerin tek şansıdır. Ampirik siyaset de, söylemeye ne hacet, seçime ihtiyaç duymaz.

3.

Peki iktidar partisi çökse ne olacaktı? Acaba o zaman anarşizm yanılmış mı olacaktı?

Eğer, sol iktidara gelmiş olsaydı, anarşizmin eleştirileri yeni toplum inşasının tepeden inmeci icrasına yönelecekti. Anarşizan nüveleri önceki seçim kampanyasında yer yer kullanan sol partinin, merkezi otoriteyi kullanarak yerelleşmeyi ve öz-yönetimi kuvvetlendirebilmesi neredeyse imkansız bir görevdir. Bu mücadele de seçilmişlerle atanmışların bir iktidar mücadelesine dönüşecektir. Anarşizmin eleştirisi de bu noktada, iktidarın seçilmiş olsa da yine iktidar ve merkezi bir erk olması eksenine yönelecektir. Nihayetinde, erk nereden gelirse gelsin, hangi niyetle icra edilirse edilsin, anarşizmin hassas olduğu bir noktadır.

Solun olası iktidarında anarşist ideolojinin kendini yeniden konumlandırması tartışması epey hayalperestçe, farkındayım. Dolayısıyla burada duralım.

4.

Anarşizmin haklılığı meselesini küçümsememek gerek. Bu küstah bir kahkaha ya da “biz demiştik” bilmişliği asla değil, olsa olsa, nazikçe “açılın biz geliyoruz” demektir.

Notlar

0. “Seçimler Yaklaşırken”, Can Başkent, Birikim Güncel, 14 Nisan 2015, http://www.birikimdergisi.com/guncel-yazilar/1194/secimler-yaklasirken

1. “Oyları Saymak”, Can Başkent, Birikim Güncel, 10 Şubat 2014, http://www.birikimdergisi.com/guncel-yazilar/544/oylari-saymak

2. Hiç oy vermemiş ve vermeyecek, hiç sayım vermemiş ve vermeyecek, askere gitmemiş ve gitmeyecek biri olarak elbette bu argümanları dile getirme hakkım olduğunu düşünüyorum.

3. Betimleme Tanıl Bora’nın aynı adı taşıyan eserinden.

4. Çoğu okura aşina olmasa da zamanın anarşist kuram dergisi Apolitika, Kürt sorunu için otonom kantonları yıllar önce 1994 yazında önermişti: “Apolitika Dergisi Seçkisi” (Türkiye'de Anarşist Düşünce Tarihi Serisi - 5), Editör: Can Başkent, Propaganda Yayınları, Şubat 2012.

Kullandığımız tek çerez, anonim ziyaretçi istatistikleri içindir. Bu site hiçbir kişisel veri toplamamaktadır.

The only cookie we use is for visitor analytics. We do not collect any personal information at all.