Web Analytics
%99 Anarşizm | Can Başkent

Can Başkent

%99 ANARŞİZM

CAN BAŞKENT

Ruby Bridges

Anarşizmin gözlerini yaşartacak tek devlet-eylemi nedir diye sorsanız, bu resmi gösteririm.

Resim, 1960’larda New Orleans’ta çekilmiş. Küçük kız, federal kolluk kuvvetleri eşliğinde okuldan dönüyor. Küçük kızın, adı Ruby Bridges, okula kolluk kuvvetleriyle, yani Amerikan Marshallarıyla gitmesinin nedeni de, ABD Yüksek Mahkemesi’nin okullardaki ırk ayrımcılığını nihayet anayasaya aykırı bulmuş olması (1). Irk ayrımcılığı ‘hukuken’ kalkınca, Kasım 1960’da dört siyahi kız okula gitmeye başlar, onları koruma görevi de ‘devlete’ düşer. Böylece, bu dört çocuk Amerika’nın güneyinde tamamıyla beyazlardan müteşekkil bir okula girebilen ilk siyahi çocuklar olurlar. Bu süreçte, kolluk kuvvetleri bu dört kıza okulda ve yolda, bir seneyi aşkın bir süre eşlik ederler. Kim bilir, küçücük kızlara bile saldırmakta beis görmeyecek, onları okula bile kabül etmek istemeyecek ırkçıları engellemenin belki de tek yolu buydu (2, 3).

Bu resmin arkasında, zalimin zulmüne karşı kolektif direniş gösterebilme basireti var. Bu sefer, devlet de zalime karşı mücadelede, şu küçücük kızların yanında durmuş. Üç fedaiyi küçücük bir kızın emrine vermiş.

*

Anarşizme karşı çıkabilecek yüzde birlik tek karşı-tez nedir, diye sorsalar, bu resmi gösteririm. Bu resim, şeytanın bile ilham verebileceğinin, ilaçla zehri ayıran tek şeyin doz olduğunun bir ispatı. Öte yandan, biraz düşününce, bu resim aslında kötü bir kuramın, güzel bir ispatı.

“Kötü kuramların güzel ispatlarına” gitgide daha fazla aşina oluyoruz. Bu güzel ispatlar, kuramların kötülüğünü belki istemsizce saklıyorlar. Sonunda, eh insanlık hali, kuramların da ispatları kadar güzel olduğuna inanmaya başlıyoruz.

Anarşizmse, kendisi güzel ama ispatı biraz çetrefilli bir kuram. Tersten, ispatındaki aksiliklere kanarak, kuramın kendisinin arızaları olduğunu düşünmek de benzer bir düşünce hatası.

*

Dijital kültür de bunun güzel bir örneği. Bütüncül bir mükemmeliyet gerektirmeden, yani bugsız nihai ürün peşinde koşmadan, yüzde yüzlük bir kuramsal mükemmellik aramadan çalışmanın en belirgin tecellisi.

Bilişim, kötü kuramların güzel ispatlarıyla dolu. Bu güzel sanılan ispatların birincil ilkesi ücretsiz olmaları. Elbette, bunun aslında saklı bir bedeli var, bu satırlarda tekrarlamak anlamsız. Fakat, özellikle bilişim meselesinde, güzel sanılan bu ispatların, bilişim dünyasının kötülüklerini bu kadar kolay ve iyi bir şekilde saklayabilmesi beni hala şaşırtıyor. Nasıl, küçük Ruby’yi koruyan fedailere bakıp, ‘başımızdan eksik olmasın bu devlet’ demiyorsak; ücretsiz email kullanma hakkına bütün verilerimizi nasıl bu kadar kolayca veriveriyoruz? Neden bu güzel ispatlara güzel de bir kuram gerekir, demiyoruz?

Kapitalizme alternatif kültür yaratmanın zorlukları da aslında üzerine derin ve detaylıca düşünülmüş bir mesele - kooperatif bankaların, komünal çiftliklerin, yardım ve emeklilik sandıklarının fiili güçlerinin neredeyse sıfır olmasının elbette bir nedeni olmalı.

Bu nedenler, bilişimde yine kendini daha iyi saklıyor. Ses getiremeyen start up’lar, kitlesel fonlama girişimleri tökezlediği için hevesi kaçanlar, fon kuruluşlarından sermaye koparamayanlar, hemencecik büyük şirketlere satılan birçok girişim, bilişimin içsel, içkin, özgül, özgün ve zoraki ivmesini yavaşlatıyor. Bilişim, genel geçer algımızın aksine, olması gerekenden çok daha yavaşça ilerliyor.

Bu gözlemin ardındaki ekonomik nedenler önemli aslında. Yıllar harcanarak geliştirilen bir donanımın, yıllarca test edilen bir yazılmın, daha iyisi yapılır yapılmaz piyasadan çekilmeyeceği, piyasa doyana dek bu ürünlerin getirisinden feragat edilmeyeceği açık (4). Diğer başka birçok ekonomik nedenle de birleşince, bu güzel görünen ispatlar, bilişimi bile kendisine benzetiyor. Güzel ispatlar, bilişimi yavaşlatıyor (5).

Çözüm sadece bilişim okuryazarlığını arttırmak değil. Çözüm, bilişimi sadece bir ürün olarak görmenin ötesine geçebilmek. Bu, teknolojiyle ilişkimizi yeniden tanımlamak için bize bahane veriyor. Cebimizdeki cihazı, sadece bir telefon ya da (göya) hayatı kolaylaştıran bir cihaz olarak değil, dünyayı yeniden şekillendirebilecek bir güç olarak görmek gerekiyor artık - bu yaklaşımın tekelini Silikon Vadisi’nden ve “uçuk girişimcilerden” alıp, sana bana vermenin zamanı geldi çünkü.

Güzel ispatlara uğraşmak, geçen yazımda Lakatos’u anmıştım (6), kuramın kendisini güzelleştirmek için iyi bir bahane. Mesele %99’un, %1’in tekeline bıraktıklarını geri kazanma cesaretini göstermesinde. Bu, okula gidemeyen küçük kızları korumak da olur, güzel ve özgür bir email sistemi kurmakla da.

Nihayetinde mesele 99’un, 1’den büyük olduğunu hatırlamakta.


Notlar

1. Marshall’ların bizim guguk sistemimizde bir karşılığı yok - bunlara mahkemenin zabıtası demek doğru olur. Mahkeme kararlarının uygulanmasından sorumlu kolluk kuvvetleridir. Yüksek Mahkeme kararlarının tatbikini de bu nedenle polis değil marshallar yerine getiriyor.

2. Nihayetinde bu yazıda ırkçılığı tartışmıyorum. Amerikan devletinin ırkçılığa 1960lara dek hoşgörü göstermesi, bunun Lincoln ile nasıl çatıştığı gibi meselelere değinmeye gerek görmüyorum.

3. Mesele elbette sulandırıldı sonradan. Ruby Bridges ve kendisini koruyan marshall yıllar sonra tekrar buluşmuş. http://www.usatoday.com/story/news/nation/2013/09/06/civil-rights-ruby-bridges-marshal/2777463/

4. Windows 98 kaç sene piyasada kalmıştı, anımsayanınız vardı.

5. Özellikle Apple yazılım kullanıcıları, son on yılda Apple işletim sistemlerinin, eskiye nazaran, ne kadar sorunlu olduğunu gözlemiştir.

6. CB, Žižek’in Karekökü, Şubat 2017, http://manifold.press/zizek-in-karekoku

Kullandığımız tek çerez, anonim ziyaretçi istatistikleri içindir. Bu site hiçbir kişisel veri toplamamaktadır.

The only cookie we use is for visitor analytics. We do not collect any personal information at all.