Web Analytics
Bir İnsan Hakkı Olarak Vicdani Ret: Anarko-Mantıki Bir Yaklaşım

Can Başkent

BİR İNSAN HAKKI OLARAK VİCDANİ RET: ANARKO-MANTIKİ BİR YAKLAŞIM

CAN BAŞKENT

1. GİRİŞ
1.1 Vicdani Redde Yönelik Geleneksel Bakış Açıları


Bu makalede, vicdani ret kavramı, analitik bir yaklaşımla meta-düzeyde incelenecektir. Bu kısıtlama nedeniyle, vicdani redde air toplumsal ve politik söylemler, meta düzeyde değil de nesne düzeyinde yer aldıklarından kapsam dışı bırakılacaktır. Değindiğimiz bu toplumsal ve politik söylemlerin, vicdani ret (VR olarak kısaltalım bundan sonra) kavramını ele alırken kullandıkları genel yaklaşım, hangi bireylerin vicdani retçi olabileceğini ve VR ediminin neye karşı tesis edilebileceği gibi meseleleri kuramsallaştırmaktır. Diğer bir ifadeyle, toplumsal ve beşeri bilimlerin VR meselesine dair gündemi “vicdani retçiler” ve “kendisine karşı VR edimi gerçekleştirilebilecek kurumlar” kümelerinin, tanım kümelerini kararlaştırmaktır: Kim vicdani retçidir ve bir kişiyi ne vicdani retçi yapar? Elbette bu kümelerin büyülükleri ülkeden ülkeye, hukuki sistemden hukuki sisteme değişiklik gösterecektir. Fakat, nihayetinde sosyal bilimlerin başlıca amacının, bu kümelerin boyutlarını, tanım kümelerini ve dolayısıyla kavramların sınırlarını belirlemek olduğu görülecektir.

Vicdani redde dair düşünsel ve felsefi çalışmaları incelediğimizde, yukarıdaki gözlemlerimizi olumlayan çalışmalar görülmektedir. Schinkel, örneğin, vicdani ret ve bilinç sorunu üzerine detaylı bir çalışma sunar [Schinkel]. Konunun ahlak felsefesine dair kapsamlı bir giriş sunduktan sonra, yazar sorar: “Belirli bir vakanın VR olup olmadığını nasıl tespit edeceğiz?”. Cohen, öte yandan, VR probleminin felsefi açıklamasını sunarken daha dikkatlidir ve amacının “VR kavramının daha derin ve düzgün bir şekilde anlaşılması” olduğunu belirtir; zira Cohen’e göre “VR genel olarak çektiği ilgidenden daha fazlasını hak etmektedir” [Cohen 1968]. Childress, bir terim olarak vicdani reddi tartışır ve “bireyin kendisinin ya da diğerlerinin eylemlerini ‘vicdani’ olarak betimlemesinin ve değerlendirmesinin” ardında neler olduğunu inceler [Childress]. Meseleye, apayrı bir boyuttan yaklaşan Wiberg’in başlıca tezi ise şöyledir: “eğer VR deontolojik temellerde gerekçelendirilebilecekse, bu gerekçelendirme [mantıki bir zorunluluk olarak] teleolojik temellerde de gerçekleştirilebilir”. Bu gözlemi temel alarak Wiberg, VR kavramını deontolojik ve teleolojik açılardan inceler [Wiberg]. Daha önceki bir çalışmada da, bu satırların yazarı, ileride sunacağımız VR tanımının politik kapsamına dair kusurlara dikkat çekmiş ve bu kusurların giderilmesinin sanıldığının aksine mümkün olmadığını tanıtlamıştır [Başkent 2009a, Başkent 2009b].

Öte yandan, diğer bir yaklaşım ise VR fikrini kuramsallaştırarak, VR’nin bir insan hakkı olarak tanınması gerektiğini ve nihayetinde dekriminalize edilmesi gerektiğini öne sürer. Bu iddianın destekçileri, VR’nin yasal olarak tanınmasının tek gerçekçi hedef olabileceğine değinerek, farkında olmadan VR’nin kategorik olarak ait olduğu antimilitarist politik düşünceyle çelişkiye düşerler [Başkent 2009b]. Zira, VR’nin yasal bir hak olması, askere alma politikalarındaki bir değişiklik talebinin dile getirir, oysa ki antimilitarizm, tanım itibariyle, silahlı kuvvetlerin lağvını hedefler. Cohen’in gözlemleri, bu konuda sıraladığımız yorumlarımızı desteklemektedir. Cohen’e göre “sivil itaatsizlik kavramının tabiatına göre, [vicdani redde] yasal bir gerekçe sunulamaz. Kanun, kendisinin ihlalini gerekçelendiremez.” [Cohen]. Dolayısıyla, bir sivil itaatsizlik edimi olması nedeniyle, VR gerekçelendirilemez ve dolayısıyla yasal olarak tanınamaz. 

Bu makalede, bu gözlemler ışığında tek bir odağımız olacak: Vicdani reddin temel ve evrensel bir insan hakkı olarak tanınmasını formel olarak nasıl izah edebiliriz? İddiamız, VR’nin temel ve evrensel bir insan hakkı olarak tanınmasının, VR kavramının tanımından hareketle gerekçelendirilemeyeceğidir. Bunu gerçekleştirmek için basit önermeler mantığı kullanacak ve VR’nin tanımını bu dilde ifade edeceğiz. Sonrasında da, bu çalışmanın kilit noktası olarak, VR’nin evrensel bir insan hakkı olarak tanındığını varsayacağız. Analitik yaklaşımımız gereği, bu tanımanın sosyo-politik nedenleriyle ilgilenmeyeceğiz, zira analizimiz meta düzeyde gerçekleşecek ve nesne düzeyindeki kavramsallaştırmalara seslenmeyecek. Bu minvalde, formel bir analiz meseleye nasıl bir katkı sunabilir? Matematiksel araçlarla, kavramları analiz etmek ilk bakışta döngüsel ya da ad hoc görünecektir. Ancak bu, bizim bu satırlardaki kaygılarımızı değillememektedir. Zira mantıksallaştırmanın, orijinal bir fikir öne süreceğini ya da kavramın metafiziksel ya da epistemolojik açılımını genişleteceğini iddia etmiyoruz. Amacımız, VR kavramını betimsellik içerisinde tarif etmek ve çözümlemek olarak özetlenebilir. Bu çabamızın bir kaç nedeni var. Öncelikle, meseleyi gündemine alan politik hareketlerde gözlenebilecek olan kavramsal bulanıklığı gidermek başlıca bir amaç olarak belirmektedir. Zira, VR hareketleri kimi zaman, tanımdaki bulanıklıklardan dolayı, sosyopolitik kimi çelişkiler yaşayabilmektedir [Başkent 2009b]. Diğer neden ise, mantığın sosyal bilimlere katacağı berraklığın bir örneğini sunmak ve bu berraklığı da ileride değinceğimiz epistemolojiler zemininde analitik bir yaklaşımla geliştirmek olarak özetlenebilir. İnsan hakları ve hukuk felsefesinin, heyecan verici yeni bir saha olarak belirmesi, hukukun bir aksiyomatik sistem [Kalkülüsü geliştiren matematikçilerden biri olan Leibniz hukuk doktoruydu örneğin] olarak incelenebilir olması, değindiğimiz nedenin gerekçelerini daha iyi sunacaktır. Benzer şekilde, bilhassa oyun kuramı (game theory) ve toplumsal seçim kuramının (social choice theory), toplumsal konuları analitik ve matematiksel olarak analiz etmesi de bu makalenin içinde yer aldığı felsefe ekolünü işaret etmesi anlamında faydalıdır.

Öte yandan, mantıksal yaklaşımların toplumsal ve bireysel insan edimlerini açıklarken, haddinden fazla matematiksel kabülde bulunduğu ve bu bağlamda da, getireceği açıklamanın ancak kısmi olacağı iddia edilebilir. Muhakkak, matematiğin sınırları göz önüne alındığında, bu eleştiri haklıdır. Ancak, bu haklılığın ötelemesi, matematiksel yöntemlerin beşeri ve felsefi sahaya uygulanması projesini topyekün durdurmak değil, bu sınırlamaların farkında olmak ve yer yer değindiğimiz matematiksel kabülleri gevşetmeye gayret etmektir.

Makalenin politika felsefesi zemininde işaret ettiği ve başlığında açık ettiği yaklaşım ise, bu satırlarda, VR’nin anarşist epistemoloji için örneklem bir edim olarak ele alınacak olmasıdır. Dolayısıyla, anarşizmin bir uygulaması olarak VR’yi ele alacak ve makalenin sonlarında bu yaklaşımımızı genişletecek ve nihayetinde anarşist epistemolojinin mantıksal konumuyla ilgili bir kaç gözlemde bulunacağız.

2. VİCDANİ RET
2.1 Tanım


Bu makalede esas alacağımız VR tanımı, Uluslararası Af Örgütü’nün (UAÖ) şekillendirdiği tanım olacak. Bu tanımı seçmemizin en önemli nedeni, ret gerekçeleri için en fazla gerekçeyi tanıma dahil etmiş olmasıdır. Fakat, birazdan da tanıtlayacağımız gibi, başka bir tanımın seçilmesi, bu makale çerçevesinde elde edeceğimi sonuçları etkilemeyecektir. Örneğin Oxford Sözlüğü’nde verilen tanım ya da Schinkel’in atfettiği tanım da alınabilir [Oxford, Schinkel]. Benzer şekilde Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi’nin 18. Maddesi de benzer gerekçelerle incelenebilir. Değindiğimiz UAÖ tanımı şu şekildedir.

Tanım Dini, ahlaki, moral, insani, felsefi, politik ya da benzeri motivasyonlara dayalı derin bir kanaate dayalı olarak, silahlı hizmet gerçekleştirmeyi ya da savaş veya silahlı çatışmaya doğrudan ya da dolaylı katılımı reddetme.

Daha önce değindiğimiz gibi, bu makalede bu tanımın kendisinin (ya da diğer başka tanımların kendilerinin), sosyolojik, politik, psikolojik, hukuki ya da felsefi boyutlarını tartışmayacağız. Dolayısıyla, bu tanımı verili alacağız ve değindiğimiz gibi meta düzeyde inceleyeceğiz.

2.2 Temel Bir İnsan Hakkı Olarak Vicdani Ret


O halde, eğer sosyopolitik boyutu bir kenara bırakacaksak, VR’nin temel bir insan hakkı olarak tanınmasını bu kadar önemli ve özel yapan nedir? Açık nedenlerden dolayı, bir kavramın evrensel bir insan olarak tanınması, o kavramın tüm insanlara uygulanabilir olması anlamına gelmektedir. Dolayısıyla, önceden sadece bazı insanlara tanınan bir hak, evrenselleştirilerek, tüm insanlara tanınıyor olmaktadır. Bu noktayı biraz daha açıklayabilmek için, yaşama hakkını ele alalım. Hatırlanacağı üzere, yaşam hakkı belirli bir tarihe dek evrensel olarak tanınmış bir hak değildi. Kimi ayrıcalıklı insanlar bu hakka sahipken, kimileri değildi. Fakat, tarihte gerçekleşen kimi olaylar ve devrimler, bu hakkın evrenselleşmesini sağlamıştır. Evrenselleşme sayesinde, İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi isminden de anlaşılabileceği gibi, artık bu hakka haiz olmak için hiç bir ilave koşula sahip olmak gerekmemektedir. Eğer insansanız, yaşama hakkınız vardır (Bu noktada, bu önermenin mantıksal denki olan, “Yaşama hakkınız yoksa, insan değilsiniz” önermesini ele alıp odağımızı kaybetmek istemiyorum.). 

“Evrenselleşme” olarak adlandırdığımız süreç, mantıksal niceleyicilere, yani birinci mertebe mantığa ihtiyacımızın olduğu noktadır. Kimi mantık menşeili eleştiriler, bu aşamada, kullandığımız mantığı sorgulayacaktır. Birinci mertebe mantık yerine, örneğin modal mantığın kullanılması önerilebilir. Ancak, dikkat edilmelidir ki, “yasal bir hakka sahip olmak”, epistemik, doksastik ya da deontik modaliteler kadar kolaylıkla tanıtlanabilir bir yapı oluşturamamaktadır. Örneğin, mümkün dünyalar semantiği ile konuya yaklaşırsak, bu modalitenin birbirinden farklı bir çok okumasının verilebileceği görülecektir. “Yasal bir hakka sahip olma” kipi, zorunluluk kipi olarak ele alındığında, mümkünat kipi olarak elimize “Yasal bir hakka sahip olabilme olanağı” geçecektir. Dolayısıyla, tartışma, hangi matematiksel modellerde bu hakka sahip olabilme olanağının gerçekleştirilebileceği tartışmasına indirgenecektir. Bu makalede, amacımız bu değil.

Öte yandan, vurguladığımız evrenselleştirme fenomeni, naif anlamda bakacak olursak, felsefenin bir çok sahasından zaten tanıdık olduğumuz bir konu. Kant’ın kategorik emperatiflerinin ifade şekli bu minvalde başat bir örnek olarak belirmektedir [Kant]. 

3. MANTIKSAL ANALİZ


3.1 Analiz



Vicdani reddin mantıksal analizini, birinci mertebe mantık kullanarak sunmadan önce, yukarıda izlediğimiz dizgeyi takip edelim ve işe basit bir düşünce-deneyi ile başlayalım. Daha önce verdiğimiz örnekte de değinmiştik, yaşam hakkı, BM Beyannamesiyle evrenselleştirilmiş bir haktır. Bu Beyannameye göre, her insanın yaşama hakkı vardır. Bunu aşağıdaki şekilde formalize etmek mümkündür.

∀x. (Ix → Yx) (1)

Bu eşitlikte Ix, “x insandır”, Yx ise “x yaşam hakkına sahiptir” anlamına gelen yüklemlerdir. Fakat, daha önce de işaret etmiş olduğumuz gibi, insanlık tarihinde, her insanın bu hakka sahip olmadığı bir dönem vardı. Değindiğim dönemde, bazı insanlar bu hakka haizdi ve dolayısıyla aşağıdaki önerme geçerlidir. Bu önerme, “Bazı insanların yaşam hakkı vardır” olarak çevrilebilir.

∃x. (Ix ∧ Yx) (2)

Formül (1)’i, Formül (2)‘den elde etme işlemine evrenselleştirme eylemi diyeceğiz. Dolayısıyla, evrenselleşme eylemi, (sosyopolitik ya da mantıksal) sistemimize harici bir kural olarak katılmaktadır ve buna bağlı olarak bu sistemde aşağıdaki formülasyonuyla doğru kabul edilmektedir ve mantıksal olarak sağlanır olmaktadır.

[∃x. (Ix ∧ Yx)] → [∀x. (Ix → Yx)] (3)

Dolayısıyla, evrenselleşme eyleminden önce sistemimizde doğru olan (2) formülü baz alınarak, (3) formülüyle ifade edilen evrenselleştirme eylemi sisteme eklendiğinde, modus ponens çıkarmasıyla, elimizde (1) formülü olmaktadır. Diğer bir deyişle, bazı insanların sahip olduğu bir yüklem, bu eylemle tüm insanların sahip olduğu bir yükleme dönüştürülmüştür. 

Dahası, mantıksal modelimizin sadece insanlardan oluştuğunu kabul edersek, Ix yükleminin doğruluk uzamı, tüm model olacaktır. Bu minvalde, Ix yüklemini sadeleştirmek mümkündür. Kısacası, tüm tikellerin Ix yüklemini sağladığı bir mantıksal modelde, evrenselleştirme eylemi şu şekilde ifade edilebilir.

∃x.Yx → ∀x.Yx (4)

Yukarıdaki formül (3)‘ten, formül (4)’e geçiş en temel mantık ilkeleriyle kolaylıkla gerekçelendirilebilir.

3.2 Vicdani Reddin Mantığı


Acaba benzer bir argümanı VR için kullanabilir miyiz? Tanımı formelleştirerek işe başlayalım. Dx yüklemi, “x’in VR için dini nedenleri vardır.”, Ax yüklemi “x’in VR için ahlaki nedenleri vardır.”, Mx yüklemi “x’in VR için modal nedenleri vardır.”, Bx yüklemi “x’in VR için insani nedenleri vardır.”, Fx yüklemi “x’in VR için felsefi nedenleri vardır.”, Px yüklemi “x’in VR için politik nedenleri vardır.” ve son olarak da Vx yüklemi “x’in VR hakkı vardır.”, anlamına gelsin. Bu minvalde, tanım aşağıdaki şekilde formülleştirilebilir.

∃x.((Dx ∨ Ax ∨ Mx ∨ Bx ∨ Fx ∨ Px) ∧ Vx) (5)

Formül (5)’te oluşturulan ifadenin başlıca ayırt edici özelliği, evrensel değil, tikel bir ifade olması ve bu minvalde her ne kadar bir ada ya da sabite atıfta bulunmasa da, tikel bir nesnenin verili formülü sağladığını ortaya koymasıdır. Dolayısıyla, x değişkeninin yerine koyacağımız tikeller “vicdani retçiler” olacaktır. Şimdi, VR’nin evrensel bir hak olarak tanındığını varsayalım; yani, yukarıda sıraladığımız özelliklerden en az birine sahip her hangi bir tikel, vicdani retçi olsun. Bu işlemin sonunda elimize beklenen formül geçer:

∀x.((Dx ∨ Ax ∨ Mx ∨ Bx ∨ Fx ∨ Px) → V x) (6)

Formül (6)'nın formunu değiştirmek bize kimi ipuçları sunacaktır. Önermeler mantığından aşina olunan eşitlikler vasıtasıyla, yeni bir formülasyon elde elinebilir.

∀x.(¬V x → (¬ Dx ∧ ¬ Ax ∧ ¬ Mx ∧ ¬ Bx ∧ ¬ Fx ∧ ¬ Px)) (7)

İlerlemeden önce Formül (5)‘in ve dolayısıyla Formül (6) ve (7)‘nin, VR’nin ele aldığımız tanımına dayalı olmaları nedeniyle, vicdani retçi olmak için gerekli tüm kriterleri taşıdığını, vicdani retçi olmak için gerekli önkoşulları listelediğini gözlemlemekte fayda var. Formül (7) ise vicdani retçi olmayan her insanın (modelimizin uzayının insanlardan oluştuğu varsayımı altında) hem dini, hem ahlaki, hem moral, hem insani, hem felsefi, hem politik bir motivasyonu olamayacağını gösteriyor. Benzer şekilde de bir vicdani retçi için, yani Vr yüklemini sağlayan bir r sabiti ve bireyi için de, hiç bir kontrol mekanizması kullanmaya gerek olmadığı da, zira en nihayetinde, öncülün yanlış olması Formül (7)’yi kendiliğinden doğru kılacaktır, aynı formülden okunabilmektedir.

Elbette bu bir mantıksal çelişki ya da hata değildir. Yaptığımız dönüşümler, doğruluk değerini koruyan dönüşümlerdir ve çok temel ve bir o kadar basit mantık ilkelerine dayanmaktadır. Ancak, burada felsefi bir sorun hissedilmektedir. 

Bu sorunun benzeri, dil felsefesinin ve mantık felsefesinin bir çok düzleminde ortaya çıkmaktadır. Yüzleştiğimiz bu sorunun niteliğini anlamak için, çok benzer bir meseleyi ele alalım. “Elif’le buluştum ve fotoğraf çektim.” cümlesini değerlendirelim. Eğer F “Elif’le buluştum”, G de “fotoğraf çektim” öbeklerini sembolize ederse, bu cümle doğal olarak



F ∧ G

şeklinde sembolleştirilecektir. Ancak, “ve” bağlacının değişme özelliğinin bulunması nedeniyle, elimizde



F ∧ G ≡ G ∧ F



eşitliği olacaktır. Eşitliğin sağ tarafındaki ifade ise, “Fotoğraf çektim ve Elif’le buluştum.” şeklinde çevrilebilecektir. Açıktır ki bu iki cümle aynı anlama sahip değildir. İlk cümlede örtülü olarak “Önce Elif’le buluştum, sonra fotoğraf çektim.” anlamı bulunurken, benzer şekilde ikinci cümlede de “Önce fotoğraf çektim ve sonra Elif’le buluştum.” anlamı bulunmaktadır. Önermeler mantığı elbette bu örtülü anlamları açık etme kabiliyetine haiz değildir. Ancak, yine de yukarıda sunduğumuz örnek, sembolik açıdan bir sorun yaratmayan ve matematiksel olarak denk ifade elde etmeye yarayan kimi manüplasyonların, felsefi anlamda izahının zor olabileceğini tanıtlamaktadır. Dolayısıyla, kategorik olarak yaklaşmak gerekirse, VR tanımının yol açtığı sorun, matematiksel değil, felsefidir.

Formül (5) ile (7)’yi karşılaştırmak, odak noktamızı açıklamada yardımcı olacaktır. Formül (5)’e göre, vicdani retçi olmak için tanımda değinilen nedenlerden (yani Formül (5)‘teki yüklemlerden) herhangi birini sağlamak yeterlidir. Zira, “veya” bağlacıyla bağlı yüklemlerden herhangi biri doğruysa, öncüldeki tüm ifade doğru olacaktır. Öte yandan, Formül (7)’ye göre, vicdani retçi olmayanlar ise tanımda söz edilen nedenlerden ve gerekçelerden hiç birine sahip olamaz. Naif bir şekilde ifade etmek gerekirse, vicdani retçi olmak çok kolayken (gerekçelerden sadece birini sağlamak yeterlidir), vicdani retçi olmamanın ötelemeleri çok daha fazladır.

Bir örnekle bu durumu berraklaştırmak mümkün. Bir s bireyini ele alalım. Bu bireyin, vicdani ret için felsefi gerekçeleri olduğunu, ancak politik gerekçeleri olmadığını varsayalım. Dolayısıyla, Fs doğru, Ps yanlıştır. Bu koşullar altında, s bireyi Formül (5)’i sağlar ve dolayısıyla Vs de doğrudur ve bekleneceği gibi, sonuç olarak, s bir vicdani retçidir. Bu sonucu mantıki olarak çıkarmak kolaydır, zira Formül (5) bir karar verme mekanizması sunmaktadır. Öncüllerin sağlanması, sonucu çıkarsamayı zorunlu olarak mümkün kılmaktadır. Şimdi de Formül (5) yerinde, dengi olan Formül (7)’yi kullanalım. Birey s’nin vicdani retçi olup olmadığını henüz bilinmediği için formülün öncülünün doğruluk değerini de bilinmemektedir. Ancak, her iki ihtimali de değerlendirerek, meselenin analizini sunmak mümkündür. Eğer, Vs doğruysa, değili yanlış olacağından, “ise” ilişkisi kendiliğinden sağlanacağından formül doğru olacaktır ve s’nin gerekli gerekçelere sahip olup olmadığına dair yukarıda da değindiğimiz gibi herhangi bir kontrol yapmamız gerekmeyecektir. Ancak, eğer Vs yanlışsa, ve dolayısıyla değili doğruysa, s’nin felsefi motivasyonları nedeniyle Fs’yi sağlaması ve dolayısıyla bütün “ve” ifadesinin yanlış olması nedeniyle “ise” ifadesinin tamamının yanlış olması gibi bir durum var olmaktadır. Dolayısıyla, felsefi gerekçelerin varlığıyla politik gerekçelerin yokluğu arasında bir sıralama yapma ihtiyacı görülmektedir.

Benzer formalizasyonların sunduğu belki de en şaşırtıcı sorunu gözlemek için, t bireyinin, vicdani ret için ne dini, ahlaki, moral ne de insani, felsefi ve politik bir gerekçesi olduğunu varsayalım. Vicdani reddin evrenselleşmeden önceki hali olan Formül (4)’e göre bu kişi vicdani retçi değildir. Ancak, VR hakkının evrenselleşmesinden sonra elimizde olan Formül (6)’ya göre, Vt sağlansın ya da sağlanmasın, t Formül (6)’yı sağlar. Dolayısıyla, her ne kadar zorunlu bir doğruluk olmasa da, t’nin vicdani retçiliği bu koşullar altında, zorunlu bir imkansızlık değildir ve mümkünatı vardır. Dolayısıyla, bir karar alma mekanizması olarak, Formül (6) yine tatmin edici sonuç üretmekten uzaktır.



Bu düşünce-deneyinde ortaya çıkan sorun, yukarıda değindiğimiz, temporal gerekçeler nedeniyle önermeler mantığında gözlenebilecek kimi sorunlara benzerdir. Görülecektir ki, vicdani reddin tanımı, matematiksel tanımlar gibi ileri sürdüğü kesinlik iddiası nedeniyle, VR’nin tüm gerekçelerinin sıralama gayesi güttüğünden bu sorunlara yol açmaktadır.

Argümanımızın görünürde bir sorunu var. Tanım, “ya da benzeri motivasyonlarla” sözüyle, gelecekte kimi başka gerekçelerin de kapsanabileceğini, tanımın katı (rigid) olmadığını göstermeye çalışıyor. Dolayısıyla, oldukça esnek bir değer kümesi olan bir yüklemle bu koşulu ifade etmek ve bunu tanıma eklemleyebilmek mümkün görünüyor. Yine de, sunduğumuz formelleştirme bu sorunu rahatlıkla çözebilmektedir. İlave ve bulanık bir yüklemi formüle katmaktansa, kullanmış olduğumuz yüklemlerin tanım kümelerini büyütmek ve dolayısıyla, “benzerlerini” de genişletilmiş bu kümelere katmak mümkündür. Zira, ilave bir yüklemin “ve” bağlacıyla formülasyonlardan herhangi birine katılması açıktır ki, mantıksal anlamda bir değişiklik yaratmayacaktır. Bu sonucu sayılabilir sonsuzlukta yüklemlere genellemek de mümkündür. Diğer bir ifadeyle, tanımın ifadesinde, sayılabilir sonsuzlukta motivasyon ve gerekçeyi sıralamak dahi, bu soruna çözüm olamayacaktır. Bu basit iddianın tanıtlamasını, odağımızı yitirmemek adına, okura bırakalım.

Gözlenecek ilk sonuç, Kripke’nin öne sürdüğü anlam kuramına yakınsamamızdır [Kripke]. Dolayısıyla, vicdani ret, belki de diğer tüm sosyopolitik tanımlar, rigid designator değildir. Diğer, mantıksal sonuç ise sezgisel mantığın (intuitionistic logic) semantik açılımlarını kullanmış olmamızdır [van Benthem]. Şimdiki epistemik konum ile olanaklı dünyaların var edeceği epistemik konumlar arasında ayrıma gitmemiz ve açıkça görüldüğü gibi “ise” bağlacının yarattığı sorun, içkin bir şekilde sezgisel mantığa başvurduğumuzu açık etmektedir. Dolayısıyla, sunulan düşünce deneyleri, sezgisel mantığın kimi örneklemleri olarak da okunmalıdır.

4. ANARŞİZM
4.1. Politikada Koşul İfadeleri


Yukarıda kapsamlıca değindiğimiz tümel koşul ifadeleri, elbette ki sadece VR paradigmasına özgü değildir. Bu bölümde, her ne kadar eylemcilerinin böyle bir zorunluluğu olmasa da, tarihsel anarşizmden etkilenen VR’nin özelinden hareket edip, anarşizan epistemolojinin politik koşul ifadeleriyle nasıl başa çıkacağını gösterip sezgisel mantığın semantiğinden esinlenen bir politik koşul semantiği sunacağız. Böylelikle, maddesel öteleme (material implication) ilişkisi yerine “adil öteleme” (fair implication) ilişkisi koyacağız. Zira kimi mantıksal çözümlemeler, yukarıdaki örnekte de gördük ki, adil bir çözümleme sağlamazlar. Bu ötelemelerin adil olmaması, öncülün ve sonucun kapsamlarının ve doğruluk kümelerinin farklı olması ve bu farklılığın, koşul ifadelerinin anlamlarında sorun yaratmasından kaynaklanmaktadır. Diğer bir deyişle, örneğimize dönersek, Formül (6)‘daki ifade, vicdani retçilerin sayısının (vicdani retçilerin anlam kümesinin boyutunun), sıralanan özellikleri taşıyanlardan (tanımdaki özelliği sağlayan insanlar kümesinin boyutundan) nicel olarak fazla olduğunu ötelemektedir. Sıralanan özellikleri taşıyan bireyler vicdani retçidir, ancak her vicdani retçi bu kriterlerden birini sağlamak zorunda olmayabilir. Dolayısıyla, tanımın tek yönlü (soldan sağa) olması, öncül ile sonuç arasında, tanım kümelerinin büyüklük farkı nedeniyle bir sorun yaratmaktadır. Ancak bir tanım, gerek ve yeter koşulları tam olarak belirtmek zorundadır. Bu ihtiyacı sembolik olarak “ancak ve ancak” ifadesiyle karşılamak mümkündür. Ancak, semantik zeminde bu bize bir fayda sağlamayacaktır. Dolayısıyla, sentaksta bir değişiklik yapma yoluna sapmadan, semantik bir yaklaşımla benzer bir çözüm önerisi sunacağız.

Bir mantıksal ifade Fx’in uzamı |Fx| ile Fx’i sağlayan x’lerin kümesini ifade edelim. Örneğin, Fx, x ≠ x ise, |Fx| =∅ olacaktır. Böylelikle formülleri uzamlarıyla denk tutabilecek ve sembollerin yerine, anlam kümelerini, yani formüllerin uzamlarını kullanabileceğiz. 

Adil öteleme ilişkisini de bu bağlamda tanımlayacağız. Eğer Fx, Gx’i adil olarak öteliyorsa iki koşulun sağlanması gerekecek. İlk olarak, ∀x.(Fx → Gx) ifadesi doğru olmalı ve bununla birlikte |Fx| = |Gx| eşitliği de sağlanmalıdır. Diğer bir ifadeyle, mantıksal öteleme, anlamsal öteleme ve denklik tarafından da desteklenmelidir. Örneğin, Fx ∧ Gx mantıksal olarak Fx’i ötelese de, genel bir kural olarak Fx ∧ Gx’in Fx’i adil olarak ötelediğini söyleyemeyiz. Öte yandan, kolayca gözlencektir ki her formül, kendini adil olarak öteler ve eğer, Fx, Gx’i adil olarak öteliyorsa; Gx de Fx’i adil olarak öteler. Benzer şekilde, adil öteleme ilişkisi geçişlidir. Dolayısıyla, tüm bu gözlemlere dayanarak, öteleme ilişkisinin bir denklik bağıntısı olduğunu ve mantık uzayını denklik sınıflarına böldüğünü görebiliriz. Konudan sapmamak adına bu küçük tanıtlamaları okura bırakıyoruz.

Mantığın teknik açılımlarına aşina okuyucu için kimi anekdotlarda bulunalım. Daha önce değindiğimiz sezgisel mantık ile S4 modal mantık arasında gayet iyi bilinen bir transformasyon bulunmaktadır. Dolayısıyla, sezgisel mantığın koşul ifadeleri, modal S4 mantık dilindeki ifadelere dönüşmektedir. Bizim burada geliştirdiğimiz adil öteleme ise, simetri özelliği nedeniyle, sezgisel mantığın ötelemesini bir adım daha ötesine geçmekte ve S5 bir modalite oluşturmaktadır. Burada duralım ve gündemimize geri dönelim.

Amacımız kendini açık ediyor. Bu kuralın, evrenselleştirme eylemine uygulayanması gerektiğini, diğer bir ifadeyle, evrenselleşme eyleminin kullanması gereken “ise” operatörünün, adil öteleme bağıntısı olması gerektiğini iddia edeceğiz.

Kanıtımız açık olmalı. Adil öteleme operatorü kullanıldığında, yukarıda betimlediğimiz sorunlar oluşmayacağı gibi, tanım bütünsel ve kapsayıcı olacaktır (politik olarak yeterli olup olmadığı gündemimizde değil). VR tanımı örneğinde tanım, bu operatör kullanıldığında, VR için gerekli tüm kriterleri sıralama zorunluluğuna sahip olacaktır. Bununla beraber, bu tanıma uyguladığımız evrenselleştirme eylemi de yüklemlerin uzamlarını muhafaza ederek, iki tanım arasındaki dengeyi adil bir şekilde koruyacaktır.

Peki tüm bunların anarşizm ile ilgisi nedir? Bu makalenin zeminindeki epistemolojik anarşizm, Fayerabend’in çarpıcı gözleminin ve motivasyonunun pratik bir uygulamasıdır:



“Bu deneme, anarşizmin belki en çekici siyasal felsefe olmasa bile bilgikuramı ve bilim felsefesi için kesinlikle harika bir ilaç olduğu kanaatiyle yazıldı.” [s. 32 Feyerabend]



Sözü edilen uygulamanın bu makaledeki yansıması, adil öteleme bağıntısıdır. Zira, mantıktan aşina olunan koşul ifadeleri, matematiksel yalınlıklarıyla, kimi semantik şartlar altında ve kimi problematik politik durumlarda yeterli olmamaktadır. Adil öteleme bağıntısı bu bağlamda Feyerabend’in ifade ettiği ve bilim felsefesine dahil edilmesini önerdiği “doğal akıl” kavramının temel mantıktaki bir yansıması olarak teklif edilmiştir.

5. SONUÇ


Makalenin birincil sonucu, örtülü olarak anarşist epistemolojinin formel bilimlere kolaylıkla uygulanabileceğinin gösterilmesi olmuştur. Bununla birlikte, makalede, odak noktadan sapmamak adına daha ileri götürmeyi ihmal ettiğimiz kimi noktalar belirmiştir. Bunlardan ilki, sezgisel mantığın, politik felsefede (ve muhtemelen bilim felsefesinde) oynayacağı ciddi roldür. Diğer bir husus da, bir modalite (kip) olarak, politik tanımların ve ötelemelerin ele alınmasıdır. Bu minvalde, değindiğim her iki husus da derin birer araştırma sahası olarak belirmektedir.

Bu makalede, öncelikle, temporal modal mantıkla rahatlıkla açıklanabilen bir noktaya işaret ettik: “ve” bağlacının değişme özelliğinin yarattığı semantik sorunlar. Zira, bu sorunların nedeni, önermeler mantığının, önermelerin doğruluk değerlerinin zamanla (öncelik ve sonralık bağlamında) ilişkisini kuramamasıdır. Bu örnekte uygulanan yaklaşımla, politika felsefesinin güncel ve popüler konularından vicdani ret de benzer sonuçlar vermektedir. Zira, mantıksal öteleme bağıntısı ve koşul cümleleri, benzer şekilde kimi noktaları es geçmektedir. Önerdiğimiz adil öteleme bağıntısı, geleneksel öteleme bağıntısının es geçtiği noktalardan olan, kapsanamazlığı, yani, ötelemelerin zorunlu ötelemeler olmayabileceği gerçeğini, semantik kurama eklemlemiştir. Bu da değindiğimiz gibi sezgisel mantığın araçlarından biridir. Dolayısıyla, standart olmayan modal mantıklar, sosyal bilimlerde ve politik bilimlerde de oldukça ufuk açıcı sonuçlar doğurabilmektedir.

TEŞEKKÜR


Bu makale Anarşist Çalışmalar Enstitüsü (Institute for Anarchist Studies) tarafından desteklenmiştir. Mark Lance başta olmak üzere, Rohit Parikh ve Utku Usta yazıya dair eleştirileriyle, yazıya katkı sunmuşlardır. Çalışmanın kimi teknik detaylarla dolu genişletilmiş halini İngilizce orijinali olarak “Conscientious Objection as a Human Right: A Logico-Anarchist Approach” www.canbaskent.net adresinde bulmak mümkündür. Benzer şekilde, bu makale kapsamında değerlendirilmeyen politik ötelemelere ilişkin, “Vicdani Reddin Politikası ve Pratiğine Dair Eleştirel Bir Değini” başlıklı kapsamlı diğer bir çalışma da değinilen internet sitesinde bulunabilir.

KAYNAKÇA
[Başkent 2009a] Can BAŞKENT, Bir Öz İfade Olarak Vicdani Ret, Türkiye’de İfade Özgürlüğü (ed. T. Koçak, T. Doğan, Z. Kutluata) içinde, bgst Yayınları, 2009.
[Başkent 2009b] Can BAŞKENT, Vicdani Reddin Politikası ve Pratiğine Dair Eleştirel Bir Değini, www.canbaskent.net
[van Benthem] Johan van BENTHEM, Information in Intuitionistic Logic, Synthese, cilt 167 , No. 2, 2008.
[Childress] James F. CHILDRESS; Appeals to Conscience, Ethics, cilt. 89, No. 4, Temmuz 1979.
[Cohen] Carl COHEN; Civil Disobedience and Law, Rutgers Law Review, cilt. 21, No. 1, Güz 1966.
[Cohen 1968] Carl COHEN; Conscientious Objection, Ethics, Vol. 78, No. 4, Temmuz 1968.
[Feyerabend] Paul FEYERABEND, Yönteme Karşı, Çev. Ertuğrul Başer, Ayrıntı Yayınları, 1999.
[Kant] Immanuel KANT; Groundwork of the Metaphysics of Morals, Cambridge University Press, 1998.
[Kripke] Saul KRIPKE; Naming and Necessity, Harvard University Press, 1980.
[Oxford] Oxford English Dictionary, Second Edition, 1989.
[Schinkel] Anders SCHINKEL; Conscience and Conscientious Objection; Amsterdam University Press, 2007.
[Wiberg] Matti WIBERG; Grounds for Recognition of Conscientious Objection to Military Service: The Deontological - Teleological Distinction Considered, Journal of Peace Research. cilt. 22, No. 4, 1985.

Kullandığımız tek çerez, anonim ziyaretçi istatistikleri içindir. Bu site hiçbir kişisel veri toplamamaktadır.

The only cookie we use is for visitor analytics. We do not collect any personal information at all.