Web Analytics
Distonya | Can Başkent

Can Başkent

DİSTONYA

CAN BAŞKENT

0.

Estonya’dan umutluydum. Güney Kore ile birlikte dijital yaşama geçmekte öncüydüler. İnternetin bir insan hakkı olarak kabülünden tutun da yetişkin nüfusun neredeyse tamamının online olmasına dek, şu küçücük Baltık ülkesinin marifetleri ilham vericiydi.

1.

Ta ki, e-oturum meselesine kadar (1). Duyurulur duyurulmaz, Estonya’da e-oturuma başvurdum. Ve kabul edildim. Sonrasında da Estonya büyükelçiliğine gidip e-oturum kartımı aldım. Kartla beraber çipteki bilgileri bilgisayara okutan, böylelikle e-oturumu kullanamama vesile olacak aleti de verdiler.

Amacım neydi, bilmiyorum. Estonya’da, Euro temelli bir banka hesabı vasıtasıyla iTunes ve Google Play hasılatını daha kolay alacağımı, sunucuları Estonya’ya taşırsam, ödeme işlemlerinin daha az komisyonla halledeceğimi düşündüm. Keza, yeniden Euro temelli bir PayPal hesabı açmak da istiyordum. Kısacası çok da alengirli olmayan, vasat bir finansal fayda bekliyordum.

Fakat, her devlet işinde olduğu gibi gene yalan söylemişlerdi bize. Zira, fiilen hiçbir mali işi Estonya’ya taşımak mümkün değildi. Zira Estonya’da yasal bir adresiniz, yani bilfiil oturumunuz yoksa, hiçbir finansal işlemi Estonya’da yapamıyordunuz. Şirket kuramıyor, elinizdeki karta bakarak kalakalıyordunuz. Daha sonraları, kendilerince bunu kolaylaştırdılar. Bir iki kere Estonya’ya giderek sınırlı-sorumlu bir banka hesabı açmanıza izin vermeye başladılar. Bu arada e-oturum izinleri fırladı, orada burada işin kritikleri ve rehberleri bile yayınlanmaya başladı. Klişe bir geek aksesuarı oldu dijital kimlik kartı.

Akabinde, pazar büyüdükçe, web üzerinden Estonya’da şirket kurmak mümkün hale geldi. Aşağı yukarı 800 Avro gibi bir maliyetle şirketinizi kaydettirebiliyor, akabinde de aylık 35 Avro karşılığında online banka hesabı açabiliyorsunuz şimdilerde. Tamamıyla ücretsiz olması gereken her adımda bir yerlere para vermeniz gerekiyor. Yerseniz.

Finansal kısıtlamaların nedeni de açık aslında: kara para aklamak, terörizm finansmanı gibi korkularla AB ülkelerinde banka hesabı açmak zordur. Kendi paranızı kendi hesabınıza koymak isteseniz bile, kara para riski nedeniyle, bunu bizim memleketteki gibi sorumsuzca yapmıyorlar. Bu korku elbette e-oturuma, e-banka hesabı prosedürüne, her şeye yansıyor.

Bu da yetmezmiş gibi devletçi inovasyonun Estonya’daki yeni icadı EstCoin. Bir tür kripto-para bu EstCoin. Etherium, Litecoin ve diğer onlarcası yetmemiş anlaşılan ki Estonya kendi yurttaşları ve e-göçmenleri için böyle bir icada gerek duymuş! EstCoin’in halka arzı da yakında gerçekleşecekmiş.

2.

Fakat, atlamayalım, önemli bir nokta var önümüzde: Sınırların dijital olarak kaldırılması ütopyası. Estonya bu hayalle alay edercesine bunu eline yüzüne bulaştırdı, tamam. Peki ya biz güzel insanlar bu hayali gerçekleştirebilecek miyiz?

Ben umutlu değilim. Zira, sınırsız sanal dünya ütopyasının önündeki en büyük engellerin de bu sözünü ettiğim ”biz güzel insanlar” olduğunu düşünüyorum çoğunlukla. Zira biz güzel insanlar, “işadamları” kadar birbirimize destek olmuyoruz (2). Biz güzel insanlar, dindarlar ya da müritler kadar da birbirimize destek olmuyoruz. Halbuki, Manifold’da yazmıştım, muhtaç olduğumuz kudret damarlarımızdaki eflatun kanda (3). Peki ya bunu neden gerçeğe bir türlü dönüştüremiyoruz. Neden ütopyalarımız Muskizme ya da Estonya’nın bürokrasisine kurban oluyor? Hele hele dijital dünya gibi öğrenilmesi ve içine girilmesi nispeten kolay bir zeminde bile?

Sınırların internet öncesi dönemde kaldırılması projesi underground ortamlarda, bugüne nazaran çok daha verimle gerçekleşiyordu. Dergiler, “kasetler” ve CDler postayla sınırları dinlemeden istenen her ülkeye gönderiliyordu. Posta ücretini bertaraf etmek için de türlü türlü hileler vardı - posta pullarının üstünü uhulamaktan tutun da, streçfilmle kaplanan paketlere kadar… Dolayısıyla, sınırları aşan para birimleri (trade/takas, pul …), sınırları dinlemeyen bir ulaşım ve iletişim medyumu, dahası sınırları dinlemeyen bir ruh vardı.

İnternetin bu ruhu nasıl öldürdüğü, benim gibi ihtiyarlaşan kuşağın iki üç bira sonrasında ağzına pelesenk olmuş bir mesele. Burada tekrarlamayayım. Ama yine de not etmem lazım: demek ki teknoloji her şey değilmiş. Demek ki BitCoin gibi takas araçları sınırları aşmak için yeterli değilmiş.

3.

Bunlar derin sorular. Bu derin soruları anlamaya çalışmanın ilk adımlarından biri meseleyi farklı farklı sahalarda test etmektir. Değindim, Estonya deneyi ve Muskizm bunlardan bir ikisi sadece. Keza BitCoin’in bir para birimi ideasından dengesiz ve riskli bir yatırım aracına dönüşmesi, sınırları aşma ütopyasına pek de hizmet etmediğini ispatlıyor aslında (4).

Bir adım daha atalım: ütopyaların, ve hatta ütopya araçlarının, apayrı şeylere nasıl dönüştüğü de çözülmesi gereken bir denklem. Çözümünü bulmadan önce, böyle bir çözümün var olabileceğini kanıtlamak gerekiyor. Acaba aradığımız şey bir pegasus mu yoksa gerçekten var olan, var olabilecek bir şey mi?

Çözümü bulamazsak ya pegasusların var olduğu diyarlara göçeceğiz, ya da tahtadan yaptığımız pegasuslara tapmaya devam edeceğiz.

Notlar

1. Neden yazdığım her yazının önemli bir noktası kimi terimleri çevirmek/çeviri uydurmak üzerine kurulu oluyor, bilmiyorum. Bu terim de “e-residency” demek.

2. Emre Yılmaz’ın anlattığı işadamlarını kastediyorum.

3. CB, “Eflatun Klavye Tuşları”, Manifold, http://manifold.press/eflatun-klavye-tuslari.

4. Farkındayım, bir “yatırım aracı” 5 yılda 400 kat gelir getiriyorsa, bir bit yeniği vardır bu işte. Bu nedenle BitCoin ne gerçek bir yatırım aracı, ne de ciddiye alınır bir para birimi olabiliyor. Kısa vadede çok para kazanmak isteyen heveslilerin alış-satış hevesine bağlı olarak değeri artan-azalan bir şey olabiliyor ancak.

Kullandığımız tek çerez, anonim ziyaretçi istatistikleri içindir. Bu site hiçbir kişisel veri toplamamaktadır.

The only cookie we use is for visitor analytics. We do not collect any personal information at all.